Özle Ne Demek? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Açısından Bir Bakış
İstanbul’un karmaşasında, sokakta yürürken, toplu taşımada bir an için gözlerim yorgun ama umut dolu insanları izliyor. Her gün onlarca insanla karşılaşıyor, binlerce hikayeye tanıklık ediyorum. Hangi yaşta olursak olalım, hepimizin içinde bir “özlem” var. Ama bu “özlem” sadece kişisel bir duygu mudur? Yoksa toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi kavramlarla şekillenen bir şey mi? Bu yazı, “özle” kelimesinin arkasındaki derin anlamları, yaşadığımız toplumda nasıl şekillendiğini ve toplumsal yapımızı nasıl etkilediğini incelemeye çalışacak. Hadi, gelin, gözlemlerimi ve düşündüklerimi paylaşayım.
Özle: Kişisel Bir Duygu, Toplumsal Bir Yansıma
Özlem, çoğu zaman duygusal bir boşluğu ifade eder. Kişisel anlamda, kaybettiğimiz birini, terk ettiğimiz bir yeri veya ulaşamadığımız bir hayali özleriz. Ama bu “özlem”, sadece bireysel bir durum olamaz. Her toplumun, tarihsel geçmişi ve toplumsal yapısı, insanların özledikleri şeyleri, nasıl özlediklerini ve bu özlemi ne şekilde ifade ettiklerini belirler. İstanbul sokaklarında yürürken, özlemler aslında çeşitlilik ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi kavramlarla daha da belirgin hale geliyor.
Bir sabah, işe giderken metrobüste yanımda oturan genç bir kadın vardı. Gözleri, sanki geçmişe ait bir şeylere odaklanmıştı, ama ben neyi özlediğini bilemedim. Bir kadının özlemi, belki de toplumsal baskılarla şekillenen, her an kendisini yeniden tanımlamak zorunda olduğu bir süreçti. Bunu fark ettiğimde, sadece bir anlık göz teması bile, özlemin toplumsal cinsiyetle nasıl bağlantılı olduğunu düşündürttü bana. Özlemek, bazen sadece kaybedilen bir şeyin duygusal bir yankısı değildir; aynı zamanda toplumun dayattığı normların içinden çıkmaya çalışan birinin, özgürlüğü özlemesidir.
Toplumsal Cinsiyet ve Özlem: Kadınların Özlediği Nedir?
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, özlemi daha karmaşık bir hale getirebilir. Kadınlar, toplumda farklı rollere ve sorumluluklara sahip olarak büyürler. Her gün, erkeklerin sahip olduğu özgürlükleri ve hakları özleyebilirler. Hangi kitleye ait olursa olsun, kadınların özlem duyduğu şey bazen özgürlük, bazen eşitlik, bazen de sadece kendilerine ait bir alan olabilir. Kadınların çalışma hayatındaki eşitsizliği, sokaklarda yürürken karşılaştıkları cinsiyetçi bakışlar, hayatlarının her alanında hissettikleri ayrımcılık, özlemin şekillendiği bir zemin yaratır. Özlem, bazen iş yerinde üst pozisyonlara ulaşamadığınızda, bazen de evde size biçilen rollerle sıkışıp kaldığınızda ortaya çıkar.
Bir arkadaşımın iş yerinde yaşadığı sıkıntıyı hatırlıyorum. Kadın olduğundan dolayı, sürekli olarak “görünmeyen” bir iş yükü taşıyor ve toplumsal beklentilerden ötürü işinden, kariyerinden çok fazla ödün vermek zorunda kalıyordu. O zaman düşündüm: “Kadınların özlemi, aslında sadece kariyer yapmaktan, kendi hayatlarını özgürce seçmekten çok, sistemin onlara sunduğu sınırlamalara karşı bir isyandır.” Her kadının özlediği şey, bazen sadece eşitlik, bazen de hayatlarını kendi kararlarıyla yönlendirebilme özgürlüğüdür.
Çeşitlilik ve Sosyal Adalet: Kimlerin Özlemleri Farklıdır?
Çeşitlilik ve sosyal adalet açısından özlem, toplumsal yapıyı daha derinden etkileyen bir olgudur. Bir grup insanın özlediği şey, diğerlerinden çok daha farklı olabilir. Özlem, kimlik, kültür, ırk ve cinsel yönelim gibi faktörlere göre şekillenir. Toplumda marjinalleşen, dışlanan grupların özlemleri, onlara ait hakların eksikliğinden kaynaklanabilir. Bir LGBT+ bireyi için özlem, toplumun onları kabul etmesini, eşit haklara sahip olmayı özlemektir. Aynı şekilde, göçmenlerin özlemi de, yaşadıkları yerin kültürüne uyum sağlama ve toplumsal eşitlik sağlama çabasıyla şekillenir.
Geçenlerde, bir göçmen arkadaşım İstanbul’daki yeni hayatına alışmaya çalışırken bana şöyle demişti: “Özlediğim şey, buradaki insanları anlamak, onların dilini, kültürünü daha iyi kavrayabilmek. Ama bazen burada bana bakan gözler, bir yabancı olduğumu hatırlatıyor.” Bu gözlemler, özlemin, kültürel ve sosyal kimliklerin ötesinde, toplumsal kabul edilme, kabul edebilme, eşit olma duygusunun bir yansıması olduğunu gösteriyor. Özlemek, bazen sadece bir dilin anlaşılmasını istemek değil, bir kimliğin kabul edilmesini istemektir.
Özle ve Sosyal Adalet: Birleşik Bir Arayış
Sonuçta, özlem sadece kaybetmekle ilgili değil, aynı zamanda daha adil bir toplumda eşit olma arayışıdır. Toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet arasındaki ilişki, özlemin nasıl şekillendiğini gösteriyor. Her bireyin özlemi, yalnızca kişisel değil, toplumsal yapılarla da şekilleniyor. Kadınlar, LGBT+ bireyleri, göçmenler ve diğer marjinal gruplar, sadece geçmişte kaybettiklerini değil, aynı zamanda toplumsal sistemin sunduğu engelleri aşmayı, eşit haklar ve fırsatlar elde etmeyi de özlüyorlar.
Gözlemlerim bana şunu gösterdi: Özlemek, bazen sadece geçmişe ait bir şeyin duygusal yankısı değil; aynı zamanda geleceğe dair bir umut, adalet arayışıdır. Sokakta, iş yerlerinde, toplu taşımada, insanlar birbirinden çok farklı şeyler özlüyor. Ama belki de bu özlem, toplumda daha eşit bir yer edinmek, daha adil bir dünya kurmak için hepimizin ortak bir çabasıdır.